5 Şubat 2023 Pazar

 Al getir sevgiliyi Beşiktaş'tan...


Çok güzeldi, her şey böyle başladı...

Haydi Abbas vakit tamam...

Demişti Cahit Sıtkı,

Ama 20'lerdeydik daha vakit vardı ve boldu zannımızca...


Çok güzeldi her şey ve böyle başladı...

Delikanlılıklsa dibine kadar, kavgaysa kaçan anasız babası kalsındı...

Kaçmadık, çok sevdik hem ailemizi, hem de sevgilimizi...


Çok güzeldi, her şey böyle azaldı...

Hızlıca ve yavaşça düştü sayıları en yakınlarımız,

Bir sabah uyanınca fark ettik yalnızlığımızı...


Çok güzeldi, her şey...

Kimseye ne kinimiz ne de dargınlığımız kalmıştı...

Bir lodosun esiriydik, rüzgar nereye eser oraya gitmeye meyilliydik...

Üç günlük dünya idi işte, biz de birer fani...


Çok güzeldi,

Tüm çilingir sofraları, 

Tüm dostlar, 

Kalbimin kapılarını açan tüm insanlar...


Ne demişti büyü usta Cahit Sıtkı;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.


Olmayacak duaya aminse hayatımız;


Buna da eyvallah...



29 Mayıs 2021 Cumartesi

Mustafa İpekçioğlu & Hakan Altun - Haydi Abbas

 Ben bunu hak edecek insan değilim...


Ne olduysa oldu, ipler koptu... Dante'nin Cehennem'i gerçek oldu. 9 katlı cehennemin en alt katında kendimi buldum. Üstelik en masum yaşadığım dönemde. Sanırım günah denilen şey o kadar görecel ki, en saf halimle, en yakınlarımın gözünde en uzak durulması gereken, en günahkar oldum... 


Günah denilen şey; ya Tanrı'nın, ya da İnsan'ın sevmediği şeyleri yapmaksa eğer; evet, ikisini de ziyadesiyle yaptım. Ama kimseye manevi bir zarar vermedim. Dik durdum, asabi oldum, ama kimsenin üzerine basakarak yükselmeye kalkmadım. Muhtemelen de bu yüzden 33 yaşımda hala 'bir şey' olamadım. Ömrümün çoğunu bununla övünerek ve buna uygun yaşayarak geçirdim ama kazın ayağı öyle değilmiş...


'Birşey olmak' da tıpkı günah gibi, göreceli bir kavram.... 'Ne oldum deiisi' Türkçe'deki en güzel kavramlardan bir tanesi... Bunlardan da çok gördüm. Ne onlar bana diş geçirebildi. Ne de ben onlara... Adil olmayan bir dövüşte kılıç sallayıp durdum. Bana yapabildikleri bir kaç sıyrık oldu. Ama asıl yara içeriden geldi...


İnsan sadece dert anlatırsa, dinleyen de az olurmuş. Bunu da öğrendim ve derdimi kendi içime atıp mutlu görünmeye başladım. Ama olmadı, olamadı... Sonunda strese bağlı cilt hastalığı yaşadım. 


Şu anda bu satırları yazmamın nedeni, en yakınım dahil kimsenin beni dinlememesi ve muhtemelen başka planlarının olması. Asıl konu burada başlıyor. Ben, geldiğim nokta, yaptığım fedakarlıklar ve iyi kötü başardıklarımdan sonra başka planlar yapılacak insan değilim. 


Ben hep iyi bir insan olmaya çalıştım. 'Sevap' dedikleri şeyi ben insanlık adına yapıp birisine anlatmaya utanırken, memleket bunun havasını atanlarla doldu. Tabi bundan benim eşrafım da nasibini aldı. Şunu söylemem gerek; BEN MÜKEMMEL DEĞlLİM, hiç bir zaman da öyle bir iddiam olmadı. Ama lütfen biraz iyi niyet... Biraz iyilik... Biraz insanlık...


Ben, ki ben demeyi bile unuttum; artık iyi niyetliye iyi, kötüye kötüyüm. Artık onlar düşünsün, onlar benim yapabileceklerimi hesap etsin. Ben buradayım, dimdik ayaktayım. Daha sert yumruklara da hazırım. Buyursunlar, ama benim aparkartımı kimse unutmasın... Ben ayaktayım ve kızım olduğu sürece de kimse beni indiremez. Bu da hayata karşı böyle bir notumdur...


Sevgilerle... İçeriden vurlmamanız dileğiyle... 













13 Ocak 2014 Pazartesi

Karanlığa küfür...

Biz size güzelin tehlikeli olduğunu hiç anlatamadık be kardeşim.

Maradona'ya aşık olup, peleden nefret etmenin ne anlama geldiğini, pelenin neden hırsız, üçkağıtçı, yalancı, korkak olduğunu, uyuşturucudan, içkiden ve gece hayatından zerre vazgeçmeyen Diego'nun neden efsane olduğunu, Napoli tribünleri önündeki gözyaşlarının ne kadar sahici olduğunu, o, Arjantin formasını giydiğinde aklı başında herkesi 90 dakikalığına Arjantinli olmaya özendirdiğini dilimiz döndüğünce anlatsak da, siz hep anlamamakta ısrarcı oldunuz. Kendi ülkesinden dışarı çıkmayıp, kendini dev aynasında gören pelenin kartondan kahramanlığını, neden Diego'nun içkiden yerlerde sürünen haline tercih etmediğimizi anlayamadınız. Diego'nun kolundaki Che dövmesinin kalbimizde yarattığı depremi göremediniz. Biz peleye küçük futbolcu demedik. Sadece futbolcu, olsa olsa çok iyi futbolcu dedik. Oysa Diego her gün yaşadığımız hayat kavgasının ta kendisiydi. Her türlü başarımız, her türlü rezilliğimiz, herkesten gizlediğimiz küçük sapıklıklarımız, zaaflarımız, delikanlılığımız, cesaretimiz, korkaklığımız, bu içine sıçılası hayatımızın ta kendisiydi. O üstüne gelen 6 belçikalıdan sıyrılırken, biz bize yapılan tabutun tahtalarını kırdık kanayan ellerimizle. O, katil bir millete elle attığı golü gözümüze sokarken, her şeyiyle itiraf ederken, biz "görün ulan işte, haksızlık olunca insan nasıl hissediyor, biraz da size ulan" diyerek son birayı içip camdan dışarı fırlatıyorduk. Binlerce dolar eden takım elbiselerin içinde nazi kamplarında polis yapılan hain Yahudiler gibiydi bizim için pele. Diego ise cephenin ta kendisi. Kalbinizde sevgi, gözünüzde isyan olmadığı sürece de siz bunu anlayamayacaksınız.

Biz size tribünü hiç anlatamadık kardeşim.

Cepteki son parayla gidilen maçta, cepteki son sigaranın evlada sahip çıkılır gibi sahip çıkılmasını, ama yine de maça gidilmesini anlatamadık. Teskereyi alınca kombinem cebimde olsun diye asker ocağında aç kalanları izah edemedik. İşten kaçıp, kutsal bildiğimiz tribünün inşaatını seyretmeye gidilmesinin nasıl bir mantığa sığdığını ben sana nasıl anlatayım be kardeşim. Aslında tribünde renklerin öneminin olmadığını izah edemedik. "Tribünde olmak güzel, tribünden olmak daha da güzel" diyen rahmetli İslam Çupi için senin kalbinde yer yok ki be güzel kardeşim. İki direk arasına sahip çıkmanın nasıl bir namus kavgası olduğunu sen nasıl anlayacaksın ki. Zehir gibi soğukta bir gün önceden maça gidip, karda yatıp sonra da it gibi onbeş gün titremenin ne olduğunu sorsam, salaklık dersin belki de. Konfeti atacam diye seka önünde günleri tüketmenin ne olduğunu, iki meşale almak için 15 kilometre yol yürünüp geri gelinmesini nasıl anlarsın. Sana uzatılan Metin Oktay atkısını kameralara poz vermek için ucundan tutarken, aklından geçti mi hiç acaba kim bu Metin Oktay ? En büyük korkusu şımarmak olan bir futbol peygamberi senin için ne ifade edebilir ki ? ya da bilir misin sen, Beşiktaş için evini ipotek ettirmenin ne olduğunu. Bilirsin. Okumuşsundur biryerde. Öyle ya Baba Hakkı bizdendir. Hiç sahada görmediğiniz bir efsane için üzülebilmenin mutluluğunu anlatamayız ki bizler size? Çünkü sizler gurur duyduğunuz şeylerin hayali için üzülebilmenin mutluluğunu anlayamazsınız. Anlamak için kırk deplasman çile çekmeniz gerekir. Ya da o adada oturan büyük Fenerbahçelinin, Lefter'in yanına çıkarken eli ayağı titreyen yirmi yaşında delikanlıların yüreğini okuyabilir misiniz ? okuyamazsınız. Çünkü vefa dersinden hep sınıfta kaldınız. Beşiktaşa gönül verip, Lefter'i ve Metin Oktay'ı seveceksiniz. İslam Çupi'yi dinleyeceksiniz. Kalbinizde Metin-Ali-Feyyaz ileri üçlüde top çevirirken orta sahanızda Rıdvan koşacak. Aykut depara kalkacak. Ergün orta yapacak. Zamanında hepimizin, şu anda benim için kabe olan Dolmabahçe Stadı'nda maç yaptığını unutmayacaksın. Anlayacaksın ki hepimizin çocukluk, delikanlılık anıları gömülü orada. Lakin anlayamayacaksınız. Kalbinizde sevgi, gözünüzde isyan olmadığı sürece de siz bunu anlayamayacaksınız. Siz bizim tercihlerimizdeki asaleti hiçbir zaman anlayamayacaksınız.

8 Mart 2010 Pazartesi

Total şiddet!



Çok açık söyleyeyim; ben bile sinirlendim.. Ama oturduğum yerde... Ama yapıldığı iddia edilen haksızlığa değil, üzerine uygulanılması istenen haksızlığa... Evet; Diyarbakırspor-Bursaspor meydan savaşından bahsediyorum...

Sezon başında Frank Rijkaard ve Neeskens'in gelişiyle gönül verdiği renklerden fazla futbola gönül verenler büyük heyecan yaşadı.. Ve o efsane 'total futbol' oyununun mucitlerinin çocukları, aynı sisstemi bu sistemsizliğe yerleştirebilir mi diye beyaz düşler kuruldu. Sonra bir başka total futbol ustası Guus Hiddink, Türkiye'nin kalbinin başına geçti, tahtına oturdu. Birkaç çatlak ses dışında kimsenin itiraz edecek bahanesi kalmadı. Güzel başladı herşey yine. Ama sona yaklaşçıkça yine sarpa sarmaya başladı.

Herkes bir çözüm arıyor... Ve herkesin elbette ki kendince bir çözümü var... Eminim tepedekilerin de kafalarında birşeyler var. Ancak görüldüğü üzere bunların hiçbiri yetmiyor. 70 milyon bir araya gelsek çözüm bulamıyoruz. Sanki hepimiz aynı anda Ulu önderi haksız çıkarırmış gibi. Hani biz çalışkandık, zekiydik?

Yugoslav ekolü, Alman ekolü, Hollandalı ekolü.... Bunlar bize gelmiyor demekki.. Herhalde yıllardır öfke tohumlarının ekildiği bu topraklarda en geçerli ekol yine bizimkisi; yani Total Şiddet...

Bu arada meslektaşımız Habertürk Diyarbakır Muhabiri Mehmet Kayahan'a acil şifalar diliyorum. Bu ülke de basın şehitleri az da olsa anılıyor. Ancak gazilerin hiçbirine belediye otobüsünde yer veren bile yok... Umarım basın gazisi olmaz...

25 Ocak 2010 Pazartesi

Son Akrep


Bir veda daha... Kolombiya'nın efsane kalecisi Rene Higuita, ülkesinde düzenlediği jübile maçının ardından sahlara veda etti. Ve son kez meşhur 'Akrep kurtarışı'nı yaptı.

Son poz


Ruud van Nistelrooy, Hamburg'la anlaşmasının ardından Barnebau'ya veda etti. Fotoğraf, dün Real Madrid'le Malaga arasında oynanan lig maçının ardından çekildi. Ruud da son fotoğranı çekti.